29 Şubat 2008 Cuma

Lamine Diatta


İtalya'da İnter yıllarca her sene bir kadro çıkaracak kadar oyuncu katardı takımına, hatta İnter başkanı Moratti'nin oğlunun menejerlik oyunlarından adam beğenip babasına aldırdığı bile söylenir. Beşiktaş, İnter'in Türkiye versiyonu. Her sene bir ilk 11 düzer transferlerden, sonra Fotomaç Beşiktaş'tan 2 tane 11 kişilik kadro çıkıyor diye haber yapar bunları abuk mevkilere yerleştirip spor haberi yaptığını zanneder. Lamine Diatta sene başı transferlerindendi, alelacele sıkıştırdılar araya defansa takviye yaptık diye. Gürcan Bilgiç, Türkiye'ye gelmiş geçmiş en iyi defans olacak dedi, Popescu falan hak getire tabi. Şampiyonlar Ligi'nde madara olunca bir daha giremedi kadroya ardından da ara transfer döneminde çektiler ipini. Wigan Athletic'e gitmek üzereymiş. Burda oynayamadı Premier League'de ne yapar bilemem ama önümüzde bir Fabiano Eller ya da Milan Stepanov örnekleri olduğundan bekleyip görürüz, değerlendiririz.

28 Şubat 2008 Perşembe

Kritik Haftalar


La Liga'da kritik haftalara girildi. Lider Real Madrid'le Barcelona arasındaki puan farkı 2. Real Madrid son 4 haftada aldığı 3 malubiyetten sonra toparlanacaktır. Barcelona bu fırsatları iyi değerlendirdi ve şampiyonluk için umutlandı fakat Real Madrid'in buna izin vereceğini sanmıyorum. Huelva deplasmanına gidip, evlerinde düşüşteki Espanyol ile karşılaşacaklar. Barca ise üst sıraları vermek istemeyen ve son haftalarda ligin ilk başındaki o golcü, yırtıcı görüntüsü kalmayan Atletico Madrid deplasmanına gidip Camp Nou'da 3. sıradaki Villarreal'i ağırlayacak, yani hemen altındaki iki takımı. Bu kritik virajlardan kayıpsız dönerse o zaman bu 2 puanlık farkın gerçekçi olduğu konuşulabilir onun dışında ellerinde sadece Şampiyonlar Ligi ve Kral Kupası kalacak ki Kral Kupasında da ilk maçta evlerinde Valencia'ya yenilmekten ucuz kurtuldular. Rijkaard ya bu takımı potansiyeline ulaştırır ya da İngiltere için bavullarını hazırlamaya başlar, Avram Grant'ta memleketine dönsün, hiç ısınamadım zaten Mourinho'nun emanetçisi gibi ne o öle...

26 Şubat 2008 Salı

Komşunun Tavuğu...


Macar futbolunda akla gelen ilk futbolcu Ferenc Puskas, ilk takım Ferencvaros'tur. Her ne kadar isimleri benzese de bu ikisinin yolu hiçbir zaman kesişmez. Ferenc Puskas ülkesinde Kispest ve Honved'de oynadıktan sonra İspanya'ya gidip Kral Franco'nun sempatizanı olduğu iki takım Espanyol ve Real Madrid'in formasını giyer, futbolu bıraktıktan sonra 14 farklı takımı yönetir ve 2006 Kasımında hayata gözlerini yumar. Ferencvaros ise Macar liginde 24 lig, 20 kupa şampiyonluğu kazanır ve 2004 yılında kazandığı son şampiyonluktan sonra Temmuz 2006'da mali problemlerinden ötürü 2. lige düşürülür. Ardından devreye İngilizler girer ve geçen gün Macar'ların bu büyük kulübü 12 milyon euroya Sheffield Utd.'ın sahibine satılır. Şimdi adama demezler mi say bakayım Premier League'de oynayan kaç kulübün sahibi İngiliz diye?

No Country For Old Men



80. Oscar Ödülleri verildi pazar gecesi. Oldum olası merak etmişimdir neye göre verilir bunlar, nedir bunun kriteri arkadaşım diye sorasım gelir, susarım. Mesela bizim ülkeye neden Oscar'a aday olan filmlerden hiçbiri gelmez de hiç bir dalda aday olmayan "I Am Legend" veya "American Gangster" çarşaf çarşaf reklam yapar? Ya da geçen senenin oscarlarında "V for Vendetta" neden aday olmaz ki, bence müthiş filmdi. Bu sene koyunun olmadığı yerde "No Country For Old Men" aldı aday olduğu 8 daldan 4'ünü aldı. Daniel Day-Lewis ise söke söke aldı en iyi erkek oyuncu Oscar'ını, bir Johnny Depp zorlardı belki "Sweeney Todd" performansıyla. Bizim memleketteki popçuların yüzde 85'inden güzel sesi var Depp'in, kalıbımı basarım. Bourne Ultimatum'a 3 Oscar fazla geldi bence, devam filmi sonuçta. Bir de şu Juno'nun en iyi senaryo ödülünü kazanmasını sağlayan senarist bayan Diablo Cody enteresan bir bayan, göze de hitap ediyor, eskiden striptizciymiş, erotik telefon hatlarında da çalışmış. Gecenin sunucusu Jon Stewart'ı seviyoruz, Amerika'nın Metin Uca'sı gibi sanki. 81. Oscar'larda daha iyi filmler seçmelerini bekliyoruz Akademi'den.

24 Şubat 2008 Pazar

FA Cup Tottenham'ın


İngiliz futbolunun en prestijli kupası sahibini buldu. Yarı finalde Arsenal'i evinde 5-1 yenerek eleyen ve Juande Ramos'un gelmesiyle ligde ve kupada büyük çıkış yakalayan Tottenham, finalde de Chelsea'yi normal süresi 1-1 sona eren maçın 94. dakkasında Woodgate'in golüyle geçip kupayı kazandı. Drogba'nın ayak içi ile yaptığı "ölü yaprak vuruşu" görülmeye değerdi. Mourinho'nun gitmesiyle Chelsea, daha önceleri çizdiği yenilmez takım görüntüsünden iyice uzaklaşmış durumda. Zamanında bir şekilde oynadıkları bu gibi final ya da final havası taşıyan maçları kazanan takımın yerine sıradan bir İngiliz takımı gelmemesinin tek nedeni harcanan paralarla alınan büyük yıldızlar. Onların bireysel yetenekleri dışında çok sıradanlar. İsrail'linin, lig 3.lük ile bitirilip Şampiyonlar Liginde de en az final gelmezse kellesini alır Abramovich. Hatta yerine pos bıyıklı Valery Gazzaev'i de getirirse şaşırmam.

23 Şubat 2008 Cumartesi

Garip Bir Maç


Cumartesi sabahına Avrupa liglerinden bu maçla start verdim. Normal bir Premier League maçından herhangi bir farkı olacağını sanmadığım ve Arsenal'in gol yemeden 1 yada 2 farkla kazanacağını umduğum bir maçtı. Fakat işler daha maçın başında çığrından çıktı. 3. dakikada insanın insana yapmaması gereken bir hareketle Birmingham defans oyuncusu Martin Taylor, sanki saha dışından bir mevzusu varmış gibi, Arsenal'in Hırvat forvet oyuncusu Eduardo'nun ayağını kırdı ve oyundan atıldı. E Arsenal rahat alır bundan sonra derken 27 de Birmingham öne geçti, devreyi de önde bitirdi. Her ne kadar kulağa enteresan gelsede Theo Walcott Premier League'deki ilk gollerini Birmingham ağlarına yollayıp skoru 2-1'e getirdi. Bu kadar uzun süredir Arsenal gibi gençlere bu çok kadar şans verilen bir takımda oynayıpta ilk gollerini yeni atmış bir hücum oyuncusu Walcott, Wenger onu 16 yaşında almıştı Southampton'dan. Yanılmıyorsam geçen ay da onun gol atamaması ve takımdan gönderilip gönderilmeyeceği üzerine sorulan bir soruya, elbet bir tanesini atacaktır gibi güven veren bir cevap vermişti Wenger. 2-1'den sonra oyunu bildiğimiz Arsenal gibi rölantiye almyıp saldırmaya devam eden Arsenal Adebayor'la karşı karşıya bir pozisyon yakaladı, yanında bomboş koşmakta olan Bendtner'e vermek yerine kendi vuran Adebayor kaleciye takıldı. Bunda Bendtner'le geçenlerde saha içinde ettikleri kavganın etkisi var mı bilemem. Ama 92. dakikada Clichy'nin kaptırdığı topun ardından yaptığı penaltı ile 2-2'ye gelen skorun ardından Wenger'in bu ikilinin kulağını çekeceği kesin. Hele ki forvetten Eduardo gibi önemli bir seçeneğin eksilmesiyle sırtlarındaki gol yükü biraz daha artmışken.

21 Şubat 2008 Perşembe

Adam Gibi Oynayın Yoksa Çizeriz!


Ligde 4.lüğü hedeflediği kaptanı ve bayrak adamı Steven Gerrard tarafından bile açıklanan, 18 yıllık şampiyonluk hasretinin bir yıl daha uzayacak olmasına kesin gözüyle bakılan bir de bunların üstüne FA Cup'tan elenen Liverpool'da, daha birkaç hafta öncesine kadar kulübün sahiplerine karşı teknik direktör Benitez'i koruyan taraftarlar homurdanmaya hatta ufak ufak fiili faaliyetlere geçmeye başladı. Bu gördükleriniz Liverpool'un antreman tesislerinin dış duvarıdır, hiç hoş şeyler değildir, tasvip etmiyoruzdur nitekim "Asla Yalnız Yürümeyeceksin"dir.





Hocam Tekme Atıyor, Davacıyım!


Bundan tam 14 sene öncesi, Mauro German Camoranesi'nin daha ilerleyen zamanlarda İtalyan olacağından haberi yok ülkesi Arjantin'in Alvarado takımı için ter dökerken bir Alvarado - Aldosivi derbisinde rakip takımdan Javier Pizzo'yu şu anda da yabancı olmadığımız meşhur müdahalelerinden biriyle biçiyor. Ayağı kırılan Pizzo'nun futbol hayatı sona eriyor ve okuluna devam etmeye karar verip avukat oluyor. Buraya kadar normal, anormal kısmı geçenlerde Camoranesi'nin evine gelen bir zarfla başlıyor. Arjantin Mahkemesine başvuran avukat Pizzo, Camoranesi'yi kendisine 45bin euro para cezası ödemeye mahkum ediyor. Bunun üzerine jüriye o maçta gördüğü kırmızı kartın o hareketini zaten cezalandırdığını ve bir para cezasının olmaması gerektiğini söyleyen Camoranesi bir sonuç alamıyor ve 14 sene önceki bir faulünün bedelini 45bin euro ile ödüyor. Bundan sonra yapacağı müdahalelerde iki kere düşünecektir herhalde.

Messi'nin Barca'sı


Rijkaard'ın asimile ettiği Ronaldinho'dan sonra Barca'nın iplerini Messi'nin eline tutuşturdular. Al artık bu senin takımın, bu takımdan gidecek biri varsa o da Ronaldinho'dur dediler. Bugün Celtic deplasmanında oldukça iyi bir futbol ortaya koydu Barcelona, enazından istatistiklerden ve özet görüntülerden bu kadarını çıkarabiliyoruz. 24 şutu var kaleye Barca'nın, Celtic'in 4. Attıkları 2 gol de bu 4 şuttan kaleyi bulan 3'ü arasından geldi. Kısaca attığını vurdu bu maçta Celtic. Devreyi de önde bitirdiler attıkları gole hemen Messi'nin verdiği cevaba rağmen. İkinci yarıda istediği skoru almış Barca, Messi ve Henry ile. Büyük takım bu şekilde olunuyor tabi, ne kadar zor duruma düşersen düş, istediğin skoru yada sana avantaj sağlayacak skoru bir şekilde almayı biliyorsun.

*Bir ufak hatırlatma da Lyon - Manchester United maçı ile ilgili, biri son yılların -hatta bence gelmiş geçmiş- duran toplardaki tartışmasız en büyük ismi, diğeri ise kulağı geçme yolunda hızla ilerleyen boynuz misali. Aynı ülkeden olmasa da benzer futbol ekollerinden gelen iki süper yıldız Juninho Pernambucano ve Cristiano Ronaldo. Takip edilmeli. Gecenin skorları da şu şekilde;

Lyon - Manchester United 1-1
Arsenal - AC Milan 0-0
Fenerbahçe - Sevilla 3-2
Celtic - Barcelona 2-3

19 Şubat 2008 Salı

Catenaccio


60'larda Herrera'nın Inter'i ile Rocco'nun Milan'ı meşhur etti bu sistemi. Daha sonlaraları modern zamanlarda ise Zoff'un İtalya'sında gördük. Tarihçesi 30'lara dayanır ama gediklerinin kapatıldığının ve geçilemez olduğunun düşünüldüğü yıllar 60'lardır. Liberolu, birbirine geçmeli, "zincir" adı verilen 5'li defans, önlerindeki 2 defansif orta saha ve 2 kanat oyuncusu ile tek forvetten oluşur. Futbola pek birşey kazandırmasa da onu kullanan takımlara zamanında çok başarı kazandırmış fakat özellikle İtalyan futboluna günümüzde bile devam eden bir antipati bir önyargı doğmasına sebep olmuştur. Bugün Liverpool - İnter Şampiyonlar Ligi maçını izlerken gözümün önüne geldi bir anda. Materazzi'nin atılmasıyla (ne büyük süpriz) maçın 3'te 2'sini 10 kişi oynamak zorunda kalan İnter'in en uçta bıraktığı Zlatan bile yarı sahayı geçmedi. Mancini eski değildir aslında o kadar, daha dün gibi hatırladığım Lazio'nun Ericksson yönetiminde kazandığı son şampiyonlukta giyiyordu 10 numaralı formasını, ama gol yemeden dönerim belki umuduyla kendi ceza sahasına kadar geriledi, Liverpool'u üstüne aldı. Tabi Liverpool'u o seyirci önünde, 10 kişiyle üstüne alırsan elbet bi yerden açık verirsin. Nitekim sabrının ve oyun disiplininin ödülünü 86'da aldı Liverpool, 90'da da Gerrard cilayı çekti. İstediği skoru alınca da orta sahada tek pasla maçı bitirdi. Ligdeki durumları nasıl olursa olsun, Rusya'da ki final için en favori takım yine onlar, diğerini bilemem. Şampiyonlar Liginde gecenin skorları da şu şekilde;

Schalke 04 - Porto 1-0
Roma - Real Madrid 2-1
Olympiakos - Chelsea 0-0
Liverpool - Inter Milan 2-0

18 Şubat 2008 Pazartesi

Blatter Coştu Bir Kere


Geçenlerde İngiltere Premier League kulüplerinin yurtdışına açılma kararına verdiği ağır tepkiyle gündeme gelen FIFA Başkanı Sepp Blatter, bu seferde İspanya Hükümeti ve İspanya Futbol Federasyonu (RFEF) için yollamış oklarını. Bir zamanlar bizde, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in, o zamanın Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'a erken seçim baskısı yaptığı ve bunun siyasetin spora müdahelesi olduğu konuşulmuştu çokça. İşte İspanya'da da bu aralar bu konu gündemde. İspanya Hükümeti, İspanya Futbol Federasyonu'na erken seçim yapması için baskı yapıyor. FIFA Başkanı Blatter, bu baskının sürüdülmesi halinde İspanya Milli Takımının ve İspanyol kulüplerinin Uluslararası Organizasyonlardan men edileceğini ve bunun için 6 saatlik bir toplantının yeterli olacağını söyledi. İspanya Hükümeti bu açık ve net uyarıyı mutlaka ciddiye alacaktır, sonuçta bu uyarıyı yapan FIFA, kendi başkanı Blatter'in deyimiyle, Birleşmiş Milletler gibi, fakat ondan daha fazla üyesi ve daha fazla gücü olan bir kurum.

* Bir parantez de Kaka'ya. Daha önceki bir yazımda Premier League kulüplerinin sözcülerinin çıkıp bu yurtdışına açılma planlarından vazgeçtiklerini açıklamaları gerektiğini, aksi halde bu organizasyonu eleştirmenin bir moda haline dönüşeceğini söylemiştim. Kaka'da bu modaya uyanlardan. Şampiyonlar Liginde Milan'ın Arsenal'le eşleşmesinden sonra ilk maç öncesi bu plan ile ilgili görüşlerini açıklamış. Olaya futbolcuların açısından baktığını ve Çin'e, Japonya'ya gitmenin çok büyük bir yük olduğunu, bunun bir çılgınlık olacağını söylemiş. Bunu gerçekten İngiliz futbolcularını düşündüğünden mi yoksa, Şampiyonlar Ligi maçı öncesi rakibi stres altına sokmak için mi yapmış orası tartışılır, ama tartışılmayacak birşey var ki o da bu planın İngiliz futboluna zarar vermeye devam etmesi.

Ivan Klasnic


Almanya Ligi özetlerini izlerken gördüm, Nürnberg maçında takımının 2. golünü attı Ivan Klasnic. Sağdan gelen ortaya, arka direğin hizasında, alnının sağıyla vurduğı topu Nurnberg kalecisi Blazek'i hareketsiz bırakarak aşırtma bi şekilde uzak direğe yolladı. Her golcü atamaz bu golü, hele ki onun yaşadıklarını yaşadıktan sonra. 2001'de St. Pauli'den geldi Werder Bremen'e. Almanya doğumlu, çift pasaportlu ama Hırvatistan milli takımını seçti Hırvatistan'dan çalışmak için Almanya'ya göçen ailesinin hatrına, yani karnının doyduğu değil köklerinin olduğu yeri seçti. Herşey iyi giderken Ocak 2007'de böbreklerinden birinin iflas ettiğini öğrendi. Ameliyatla annesinin böbreğini aldı, vücudu reddetti. 2007 Martında reddedilen böbrek vücut içinde çürümeden alındı, yerine babasınınki takıldı. Babasınınkini kabul etti vücudu, ameliyatı yapan doktorlar futbola devam edebileceğini söylediler fakat Werder Bremen'in kulüp doktorları vücudunun o ağır tempoyu kaldırmasının mümkün olmadığını ve oynayamayacağını belirttiler. Tam 6 ay sonra 2007'nin Eylül ayında takımına döndü Klasnic. Hafif antremanlar, hazırlık maçları ve yedek takım ile çıkılan maçlarda denedi kendini. Kasım 2007'de Cottbus deplasmanında kavuştu formasına ve 63 dakika sahada kaldı. Tam 1 yıl sonra, Aralık 2006'dan bu yana ilk defa çıktı sahaya. Bu sezon 4 lig maçına çıktı 3 golü var. Bayern artık gerçekten tedirgin olabilir.

17 Şubat 2008 Pazar

Lyon'a Gözdağı


2. Louis mezarında takla attı, Monaco onun adını taşıyan stadda Bordeaux'dan 6 yerken. Gollerin hepsi ikinci yarı geldi, 15 dakika da 3 gol bulduktan sonra Perez'in de atılmasıyla rakibini dağıtan Bordeaux durmadı, atmaya devam etti. Laurent Blanc'ın öğrencileri bir zamanların Thuram'lı, Barthez'li, Henry'li, Trezeguet'li, Arsene Wenger'li efsane Monaco'suna kendi sahasında tarihi bir mağlubiyet tattırdı 6-0'lık skorla. Sene başında daha 4. haftada Brezilya'lı Ricardo Gomes'i yollayan Monaco'lu milyarder patron Michel Pastor staddan maç bitmeden ayrıldı. Bordeaux'da Cavenaghi şansını iyi kullanmaya devam ediyor, bu maçta da 2 tane yolladı filelere. Fransa Kupası ve Lig Kupasından elendikten sonra ligden de kopan Monaco'da Jean Petit'nin de kellesini alırlar. Sene sonunda da Jeremy Menéz'i büyüklere kaptırmaları muhtemel, kısacası Monaco daha uzun süre kendine gelemez. Bordeaux'ya da bir parantez açıcak olursak, hem ligde hem Avrupa Kupalarında tam gaz devam ediyorlar, puan farkı bire indi, bu sene lig Lyon için geçen 6 sezon kadar kolay olmayacak orası kesin.

Liga Bir Öyle Bir Böyle


La Liga'da son haftalardaki büyüklerden birinin puan kaybetme geleneği bu haftada Real Madrid'in sırasını savmasıyla devam etti. 5. dakikada öne geçtikleri Betis deplasmanında 2-1 yenilerek ligin sonunu rahat getirebilmelerini sağlayacak 3 puan daha bıraktılar. Barcelona ise Irureta'nın Zaragoza'sını 83. dakikadaki uydurma penaltıyla 2-1 geçti ve puan farkını 5'e indirdi. Rijkaard hala Ronaldinho'yu kenarda oturtup maç sıkışırsa 70. dakikada oyuna alıyor, onun yerine oynayan Meksika'lı Geovani ve forvetteki genç Bojan'ın öyle belirtildikleri kadar müthiş yetenekler olduklarını sanmıyorum. Geovani asla bir Ronaldinho, Bojan ise asla bir Eto'o olamaz. Biri en fazla Aimar diğeri de Saviola olabilir diye düşünüyorum. Önümüzdeki haftalarda bu puan farkı da kapanmaz, Real Madrid'in buna izin vereceğine ihtimal vermiyorum, bu aralarda oynar (+-)3 olarak değişir gibi geliyor.

16 Şubat 2008 Cumartesi

E Git Artık..


Sene başından beri Sevilla'da yer yer ortaya çıkan yer yer hasıraltı edilen bir Daniel Alves sorunu mevcut. Adam mutsuz, tutturmuş illa ki gidicem de gidicem diye. Sene başında Mourinho Stamford Bridge'e getirecekti, Sevilla hedefleri doğrultusunda yollamadı, Alves çıkıp yönetimin zorlamasıyla olduğu da belli bir şekilde biraz daha kalmaya karar verdim dedi, devre arasında Luis Fabiano'nun transfer söylentileri çıkınca hemen atladı, takımda kalmak istemeyen zorla tutulamaz diyerek kendi yolunu yaptı ve en son olarak dün sözleşmesinin bittiği 2012 yılına kadar Sevilla'da kalmayacağını ve en yakın teklife gideceğini söyledi. Sene sonunda artık kaçarı yok başka bir kulübün bayrağını öpüp yeni formasıyla top sektirirken göreceğiz onu ve tahminimce bu kulüp İngiltere'den olacak. İspanyol vatandaşlığına da geçen Alves için Tottenham'ın yeni, Alves'in eski hocası Juande Ramos gün sayıyordur büyük ihtimal..

Haşar-ı (e)


UEFA maçlarına bakarken bir şey dikkatimi çekti, Bolton - Atl. Madrid maçında, Madrid’in haşarı çocuğu (hep aynı tabir sıkıldım bundan yeni birşeyler düşüneceğim bu konuda) Sergio "Kun" Agüero kırmızı kart görerek oyundan atılmış. Şimdi eee ne var bunda kırmızı kart işte nesi enteresan bunun diyeceksiniz ama yahu biri bana bu Agüero'nun ve bir başka dikkatimi çeken Atl. Madrid oyuncusu Reyes'in bu sene içinde kaç kırmızı kartı oldu söyleyebilir mi? Ben söyleyeyim 5. Daha ligde ve Avrupa'da sezonun yarısına gelinmişken bu rakam normal gelmedi bana bir belirteyim dedim, ilerde gelebilecek muhtemel başarısızlıklarda bu istatistikler dökülür ortaya ona göre. UEFA'da perşembe günü maçları da şu şekilde;

Aberdeen - Bayern Münih 2-2
Zürih - Hamburg 1-3
Rosenborg - Fiorentina 0-1
Slavia Praha - Tottenham 1-2
Bolton - Atl. Madrid 1-0
Benfica - Nurnberg 1-0

15 Şubat 2008 Cuma

Son Söz Blatter'den


İngiltere Premier League kulüplerinin kendi aralarında aldıkları, ligde oynanan maç sayısını bir artırıp, bu maçları da takımlarını gezici sirk gibi oradan oraya gezdirip başka kıtalarda oynatma kararı, İngiliz taraftarlar ve Asya Futbol Federasyonundan (AFC) sonra FIFA Başkanı Sepp Blatter'den de veto yedi. Bu öneriyi çok sert bir dille eleştiren Blatter, bu gibi fikirlerin İngiltere'nin 2018 Dünya Kupası adaylığı sürecinde de olumsuz etki yaptığını söyledi. İngilizlerin bir an önca çıkıp bu düşüncelerinin saçmalıklarını kabul ettiklerini ve bu ukala tavırlarından ötürü özür dilediklerini açıklamaları lazım yoksa tepkiler gelmeye devam edebilir hatta İngiltere'ye tepki göstermek moda olabilir dile düşebilirler, yakışmıyor bu gibi şeyler futbolun beşiğine ona göre..

14 Şubat 2008 Perşembe

Nihat (65) vs. ?



Bu iki takım eşleşince hafif bir gülümseme oluşmuştu yüzümde. İki Türk oyuncu, Türk olmayan iki ayrı takımda UEFA Kupasında karşı karşıya geliyor diye. Fakat Rusyada ki ilk randevu bizim açımızdan pek parlak geçmedi. Fatih Tekke'nin sakatlığından dolayı oynayamadığı maçta Nihat'ta 65. dakikada oyundan alındı. Maçı Zenit, Pogrebnyak'ın attığı golle 1-0 kazandı. Uefa da çarşamba gününün maçları şu şekilde;

Galatasaray – Leverkusen 0-0
Sporting – Basel 2-0
AEK – Getafe 1-1
Brann – Everton 0-2
Werder Bremen – Braga 3-0
Marsilya – Spartak Moskova 3-0
PSV – Helsingborg 2-0
Anderlecht – Bordeaux 2-1
Rangers – Panathinaikos 0-0

Ronaldo'nun Acısı



Bu iki resim arasındaki tek fark Ronaldo'nun üstündeki formanın siyah olmayan kısmının rengi ve belki biraz da saç stili. Hani derler ya sakatlanmasa dünyanın en büyük futbolcusu olabilirdi diye, o kariyerinde dizinin ona yaptıklarına rağmen dünyanın en iyi futbolcularından biri oldu. France Football dergisinin verdiği Altın Top (Ballon D'or) ödülünü 2 kez kazandı ve son noktayı geçen akşamki Livorno maçında koydu. Bu sefer sol dizi yarı yolda bıraktı onu. Ntv'deki haberde sakatlığının nüksettiği söylense de sağ dizdeki sakatlığın sol dize nasıl nüksettiğini hala anlamış değilim orası ayrı bir konu. Esas olan 31 yaşındaki Ronaldo'nun, 9 ay sürecek bu sakatlığı da atlatıp sahalara geri dönecek kadar azimli olup olmadığı. Bir sürü sakatlığı yüzünden futbola doyamayan büyük yetenek gördük ama Ronaldo'yu sanırım bu sıralamada Van Basten'in yanına koyabiliriz. Bir üzüntümde Fotomaç'a, Adriano'nun Sao Paulo'ya gitmesi ve orada rakibine attığı kafa dolayısıyla tahminen 3 ay ceza alacak olması, Ronaldo'nun da sakatlanmasıyla ellerinde Fenerbahçe'ye getirecek adam kalmadı yeni arayışlara çıkmaları lazım, onlara tavsiyem müzmin sakat yıldız kontenjanını Louis Saha, sorunlu yıldız kontenjanını da Drogba ile doldurmaları, nasolsa yiyen her türlü yiyiyor.

12 Şubat 2008 Salı

Premier League Asya'dan Döndü


İngiltere'de geçen hafta kulüpler birliğinin yaptığı açıklamayla 2010/2011 yılından itibaren yutdışına açılmayı planlayan ve her sene bütün takımların ligdeki maç sayısını 39'a çıkarıp, bu maçların yurtdışında yapılmasına karar veren Premier League kulüplerinin bu düşüncesi Asya Futbol Konfederasyonu (AFC) başkanı Mohammed bin-Hammam'dan döndü. Yaptığı açıklamada bu açılıma sıcak bakmadığını söyleyen bin-Hammam, bu organizasyonun Asya futboluna bir katkısının olmayacağını düşündüğünü ve bu düşüncesini Konfederasyon Komitesine de ileteceğini belirtti. İngiltere'nin bu planına Orta Doğu ve Amerika Birleşik Devletlerinden destek gelirken, Japonya Futbol Federasyonu başkan yardımcısı Junji Ogura, iki İngiliz kulübünün Japonya topraklarında maç yapmasının uygun olmadığını ve kendi liglerini ve kulüplerini koruymak amacıyla böyle bir organizasyona sıcak bakmadıklarını söyledi. Güney Kore'den gelen destek sonrası AFC ve Japonya'dan veto yiyen Premier League kulüplerinin bu programlarını Asya'ya taşımaları zor görünüyor. İlerleyen zamanlar neler gösterecek merakla takip ediyoruz..

Aulas'dan Anlamlı Cevap



Bugün bir haber düştü Fransız ajanslarına, denilene göre Manchester United, Lyon'lu Hatem Ben Arfa ve Karim Benzema'yı istemiş açık açık. Lyon'da bu işlere başkan bakar, Manchester United'da teknik direktör Sir Alex Ferguson oyuncuyu ister, ama Lyon'da futbolcuyu verip vermeme kararı dominant başkan Jean-Michel Aulas'ın yetkisindedir. Neyse konuya dönücek olursak Aulas hafiften dalga geçmiş Manchester'la. Sir Alex Ferguson'a, bu iki oyuncunun en az 2 yıl daha Lyon forması giyeceklerini, takımlarının geleceğini bu iki oyuncu üzerine kurmak istediklerini ama Karim Ben Arfa için Cristiano Ronaldo ve bir miktar para verirlerse düşünebileceklerini belirtmiş. Tabi bu nükteli açıklamalardan sonra Ferguson'a da 34 yaşındaki Giggs ve ameliyat masasından kalkamayan Saha'nın yerine yeni alternatiflere yönelmek kalmış. Aslanım karşındaki koskoca "Sir" o şekilde konuşulur mu derler adama, senin de bi gün United'a işin düşer..

Blatter'den "Suni" Hamle


FIFA başkanı Sepp Blatter, Afrika Kupasındaki zemin rezilliğinden sonra Dünya Kupasının Güney Afrika'da oynanacağını aklına getirmiş olacakki zemin problemleriyle çözüm üretmeye başlamış. Akla gelen ilk formül tabiki kullanımı gittikçe yaygınlaşan suni çim formülü. Önceleri mahalle arasındaki halı sahalarda, ayakkabının içine giren siyah, küçük maddelerden tanıdığımız suni çimi, GSGM ( Gençlik Spor Genel Müdürlüğü) amatör kulüplerin sahalarını bir bir kaplayarak futbolun içine iyice soktu. Son zamanlarda Kasımpaşa'nın sahasının suni çim olmasından dolayı Turkcell Süper Lig'de evinde maç yapamaması ve Olimpiyat Stadında oynamak zorunda olmasından dolayı yaşadığı mağduriyet sıkça gündeme gelirken, Blatter'in suni çime dünyanın en büyük organizasyonu için "olabilir" demesi yeni tartışmaları gündeme getiricektir elbet. Fakat bu illa orjinal çim de çim ısrarında bi fayda göremediğimi de belirtmek isterim. Hem 4 mevsim cila gibi zeminde top oynayama şansın var, hem saha bakım masrafın yok, hem de kar kış problem olmuyor, e daha ne o zaman değil mi..

11 Şubat 2008 Pazartesi

Yok Artık Real Madrid


Bu yukarıdaki gülen suratları, birbirine sarılmak için açılmış kolları 7 kere gördük bu gece. Cumartesi günü Sevilla deplasmanında 2 puan bırakan Barça'ya, bu işin peşini bırak artık dedi Real. La Liga'nın iyi takımlarından olan Valladolid'e acımadı Real. İlk yarı Ercan Taner'in sesi kısılıyordu her golden sonra futbolcuların adını tekrarlamaktan, 5-0 bitti ilk yarı. İkinci yarı için 10 olur dedi bizim bir arkadaş, yok dedim o kadar olmaz, ama 7 oldu, La Ligaymış, saygın ligmiş dinlemedi Real. Raul attığı 2 golle 14 yaptı Valladolid'e attığı gol sayısını, diğer goller Guti (2), Baptista, Robben, Drenthe. Bir de Robinho 15. dakika da sakatlanıp çıkmasaydı ne olurdu, orasını da düşünmeden edemiyor insan..

10 Şubat 2008 Pazar

Yine Mısır

26. Afrika Uluslar Kupası sahibini buldu. Bu akşam oynanan final maçında, daha önce gruplarda da karşı karşıya gelen iki takım Mısır ve Kamerun karşılaştı. Gruplarda rakibini 4-1 gibi farklı bir skorla yenen Mısır, final maçını da Aboutreika'nın golüyle 1-0 kazandı. Golde Galatasaraylı Song'un hatası büyüktü, 90. dakkada o kafa golünü atsa affettiricekti kendisini ama atamadı ve Mısır üstüste 2. toplamda 6. kez müzesine götürdü Afrika'nın en büyük kupasını. Barça'nın Kamerun'lu yıldızı Samuel Eto'o turnuva tarihinin en golcü oyuncusu unvanını kazanırken attığı 5 golün tamamını grup maçlarında atıp, ilerleyen turlarda gol atamaması dikkat çekti. Geçen Afrika Uluslar Kupası yarı finalinde hocası Hassan Shehata ile oyundan çıkarıldığı için tartışan hatta bu tartışmayı büyütüp hocasının üstüne yürüyüp fiziki saldırıda bulunan Mido, o hareketinin cezasını çekip vatandaşlarını İngiltere'de Boro'nun tesislerinden izlerken, o maçta onun yerine giren ve 81. dakkada Senegal Karşısında turu getiren golü atan Amr Zaky, bu turnuvada da yarı final maçında Fildişi Sahiline karşı 6 dakika içinde attığı 2 golle Fildişi'nin gardını düşürüp turu getiren adam oldu ve turnuvayı da 4 golle tamamladı. Mido da aklını başına toplayıp herkesin yerinin doldurulabileceğini öğrenmiştir herhalde.



* Mısır kalecisi Essam El-Hadary çıkardığı müthiş toplarla Mısır'ın kupayı almasında önemli bir rol oynadı. Afrika'nın Müslüman ülkelerinden akın akın 3. sınıf topçu getiren Anadolu kulüplerine duyurulur, 35 yaşında ama 3 sene rahat oynar, tabi gelir mi orasını bilemem.



** Tüm Afrika ülkeleri tarafından saygı duyulan ve "Afrika'nın Kaptanı" olarak adlandırılan Rigobert Song, turnuvadaki güzel oyununa finalde yaptığı hatayla gölge düşürdü.



*** Tribünler her zamanki Afrika sıcaklığındaydı.

Saygı Duyulacak Bir Saygı Duruşu



Bizim ülkemizde de zaman zaman statlarda maç öncesi saygı duruşu yapılır. Bu saygı duruşlarında usul 1 dakikadır. Fakat bizim maçlarda dikkat edin 30. 40. saniyeden sonra hakem düdüğünü çalar ve saygı duruşunun hem saygı, hemde duruş kısmını o işkenceden kurtarmak zorunda hisseder kendini. Bugün Old Trafford stadında karşı karşıya gelen ezeli rakipler Manchester United ve Manchester City, maç öncesi, 6 Şubat 1958 tarihinde meydana gelen ve 8i United'lı futbolcu, 23 kişinin ölümüne neden olan Münih uçak faciasını bir saygı duruşuyla andı. Santraya çiçekler kondu, United Federasyondan alınan özel izinle 1958 yılındaki formalarla maça çıktı. Ama tam 1 dakika süren saygı duruşunda ne bir slogan atıldı, ne bir tezahürat yapıldı, ne de bir siyasi parti işareti yapıldı. İki takım taraftarı da, ölenlerin anısına saygı duyulacak şekilde bir saygı duruşu yaptı. Maçı, deplasman takımı City, Vassell ve yeni transferleri Benjani'nin golleriyle 2-1 kazandı. Darısı bizim ülkemizdeki saygı duruşlarına..



*Manchester United'lı futbolcuların özel izinle giydikleri 1958 yılının retro formaları.

Barça Kendini Bitiriyor


Cumartesi gününün maçı 1-1 bitti. Sevilla ilk yarı dünyayı kaçırdı. Capel, o takımda neden var olduğunu bi türlü anlayamadığım, Katalan kontenjanından, idareten, boş mukaveleye oynayan Oleguer'i maymun etti. Puyol'un yokluğu hissediliyor, Milito bireysel olarak görevini yapıyor fakat defanstaki bir lider değil, Thuram'dan da geçmiş artık zaten Santander'den transfer ettikleri Ezequiel Garay ilaç olucaktır oraya. Ronaldinho için Rijkaard; o hala benim en büyük silahım demeçleri veriyor ama Ronaldinho pek bi idareten oynuyor bu aralar, bırakmazsanız zorla gönderttiririm kendimi dercesine. Sonuçta Real yarın kazanırsa, ki sever böle maçları kazanır, puan farkı sekize çıkıyor ve Barça umutlanmak için, Real Madrid'den bir Almeira faciası daha beklemek zorunda, hatta birden de fazla. Sevilla'nın da önümüzdeki yıl şampiyonlar Liginde oynamak için şimdilik tek çaresi Şampiyonlar Ligini kazanmak gibi görünüyor, çünkü asla Sevilla bu hafta kesin kazanır denecek kadar güven vermiyor ligde. Geçen yılki siz (Sevilla - Barça), neredesiniz?

8 Şubat 2008 Cuma

İngiltere Dışarı Açılıyor


Kendi kurallarıyla, kendi tarzlarıyla, kendi oyun yapıları ve kendi futbol kültürleriyle bence dünyanın en büyük futbol ekolü olan İngiliz futbolu, Premier League'deki 20 kulübün yöneticilerinin bir araya gelmesiyle alınan kararla yurt dışına açılma konusunda önemli adımlar attı. Bu görüşmelerde 2010/2011 yılından itibaren Premier League'deki her kulübün ligde yapacağı 38 maç dışında bir maçını da yurtdışında bir ülkede yapması konusu gündeme getirildi ve kulüp yöneticileri tarafından kabul gördü. Fakat tabi her şey kulüp yöneticilerinin isteğiyle olmuyor. Bunun için FIFA'nın da izni gerekiyor. Ayrıca bu karar taraftarlardan büyük tepki çekmiş durumda. Takımları için herşeyi yapan, yıllar öncesinden ileriki sezonlar için kombineleri kapatan İngiliz taraftarlar, takımlarının birer kukla gibi ülke ülke gezdirilmesine sıcak bakmıyor. Zaten senede 4 yurt içi kupa ve bir de Avrupa Kupası oynayan takımların bunların dışında sadece reklam amaçlı olarak o kadar uzak ülkelere seyahat etmesi de mantıklı gelmiyor. Sir Alex Ferguson'da bu konuyla ilgili Manchester United CEO'su David Gill'i suçlayıp, böyle bir karar alınmadan önce menejerlere başvurulmadığı ve onların fikirlerinin alınmadığını kızgın bir şekilde ifade etmiş. Herşeyi yolunda giden, Federasyonu tarafından alınan kararların çoğu örnek niteliğinde olan, izlenmesi en keyifli, futbol bayrağını en önde taşıyan lig olan İngiltere liginin, çığlık çığlığa bağıran, futbol cahili, dış görünüş hastası, çekik gözlü amatör fotoğrafçı kızların ilgisine ihtiyacı yok diye düşünüyorum. Hele ki kulübede oturan yedek sayısının da önümüzdeki senelerde yediye çıkarılacak olmasından sonra.

7 Şubat 2008 Perşembe

Ghana 2008'de Sona Doğru


Afrika Uluslar Kupasında yarı final maçları bu akşam oynanacak. Geçen kupanın finalini oynayan iki takım Fildişi Sahili ve Mısır bu sefer yarı finalde eşleştiler, turnuvanın ev sahibi Gana'da Dünya Kupasına katılamayarak hayal kırıklığı yaratan ve bu turnuvada kendini affettirmek isteyen Kamerun önünde. Maçlar Eurosport'tan naklen yayınlanacak, Gana - Kamerun maçı saat 19:00, Fildişi Sahili - Mısır maçı ise 22:30'da. Bu eşleşmelerden, çeyrek finalde Gine'yi beşleyen Fildişi Sahili ile turnuvanın ev sahibi Gana'nın çıkacağını düşünüyorum ama Jose Mourinho üstad, Gana'yı stres sarabilir demiş o yüzden o maç için kesin bir şey denemez. Turnuvanın şampiyonluk favorisinin de yine Fildişi Sahili - Mısır eşleşmesinden çıkacağına inanıyorum. Bastır Filler.

6 Şubat 2008 Çarşamba

Münih Faciasında 50. Yıl



6 Şubat 2008, Münih'teki uçak faciasının 50. yıldönümü. 6 Şubat 1958 yılında, Belgrad'dan, Şampiyon Kulüpler Kupası maçından dönen Manchester United kafilesini taşıyan uçak yakıt ikmali için Münih Havaalanına iniş yapar. Kalkmak için harekete geçtiğinde motor problemi yüzünden başarısız olur. 2. denemesinden de başarılı olamadıktan sonra 3. denemesinden kalkış yapar fakat yeterli hıza ve yüksekliğe ulaşamadan yere çakılır. Bilanço; 11'i Manchester United kafilesinden toplam 23 ölü. Ölen oyuncular; Geoff Bent, Roger Bryne, Eddie Colman, Duncan Edwards, Mark Jones, David Pegg, Tommy Taylor, Liam Whelan. Ne acı bir tesadüftür ki bu kaza esnasında uçakta bulunup burnu bile kanamadan çıkan 21 yaşındaki genç oyuncu Bobby Charlton daha sonraları, ölen Manchester United yıldızlarının yerine sezonun geri kalanında oynayıp zamanla büyük bir efsane olmuş ve 66' Dünya Kupası'nı ülkesine kazandırmıştır. Kaza fotoğrafı koymak yerine kazadan önceki 3-3 biten Kızılyıldız maçına son kez beraber çıkan Manchester United'lı futbolcuların fotoğrafını koymak istedim.

5 Şubat 2008 Salı

Alexandre "The Duck" Pato


22 milyon euroyu tek kalemde saydığında hayrola diyenlere, yarım sezonda 30 gol atar bu demişti Berlusconi. 2008'in Ocak ayından önce profesyonel sözleşme imzalayamıyordu 17 yaşında olduğu için ama sezon ortasına bırakmak istemedi onu Silvio ve sezon başında alıp koydu köşeye. 13 Ocak'taki Napoli maçıyla çıktı görücüye ve o günden beri oynadığı 6 lig maçında 4 gol attı. O gelene kadar ligde üstüste 2 maç kazanamayan Milan, onla son 6 maçının 5'ini kazandı. Önümüzdeki 15 yıla damgasını vurabilecek yeteneğe sahip ve bu yetenekleri herkesin gözünün içine sokabileceği bir kulüpte. Son oynanan Fiorentina maçında, son yarım saatte oyuna girip golünü atıp sakatlanıp çıktı. Brezilya milli takımına Beşiktaşlı Bobo'yu çağırdı Dunga onun yerine. Bence kötü de yapmadı, dünyanın 89 ülkesine yayılan Brezilya'lı futbolcuları denemekte bir zarar yok, sonuçta Fatih Terim olsa Romario'yu da çağırabilirdi. Fotoğrafta da Pato, genelde Kerlon'un yaptığına tanık olunan "La Foquinha" (Fok) hareketini yaparken.

4 Şubat 2008 Pazartesi

Super Bowl XLII



Amerikan futbolu pek izlemem hatta sevmem de açıkçası, ama söz konusu Super Bowl olduğu zaman bir geceyi ayırıp izlemek gerekir bütün maçı. Çünkü Super Bowl sadece sahada oynanan oyunla sınırlı kalmaz, reklamları ve çeyrek arası gösterileriyle de büyük bir organizasyondur. Alicia Keys ve Prince gözüme çarptı bu yılki finalde. Defansif ve durgun giden bir maçı, aralarda sahen alan şarkıcılar nasıl ateşleyebilir onu gördüm. Finale namağlup gelen New England Patriots, New York Giants önünde finalinde açık ara favorisiydi. Bu maçı da alırlarsa NFL tarihinde ilk "Perfect Season" yapan takım olacaklardı. Fakat olmadı. New York Giants, maç sonunda MVP seçilen yetenekli quarter-back'i Eli Manning'in müthiş paslarıyla ve maçın bitimine 35 saniye kala yaptıkları touch-down ile kazandı maçı. Bir bilgi de reklam aralarıyla ilgili vereyim, Super Bowl'da 30 saniyelik bir reklamın bedeli 2.7 milyon dolar. E tabi 95 milyon insanın izlediği bir organizasyona reklam vermek kolay olmasa gerek.

Ersen Kızardı, Muñoz Kovuldu


Geçen sene kurtarmışlardı paçayı, bu sene zor gibi gözüküyor. Levante'nin ardından Recreativo Huelva'da gidici. Son bi hamle ile hocalarının görevine son verdiler. Haziran 2007'de Panathinaikos'tan gelmişti Victor Muñoz, 7 ay dayanabildi, Trabzonspor'dan olaylı bir şekilde Ersen Martin'i aldı, o da ilk maçında oyuna girdikten 7 dakika sonra kırmızı kart görüp oyun dışı kaldı. Ligde 19. sıradalar, şimdi kulüp antrenörlerinden Manolo Zambrano alacak kontrolü ve Huelva'yı La Liga'da tutmaya çalışacak. Şahsi fikrim pek şanslarının olmadığından yana ama zaman gösterecek neler yapacaklarını...

Ronaldo'ya Yeni Teklif


27 gol attı şimdiye kadar. Sezonun yarısını yeni geçtik ve George Best'in 33 gollük Premier League'in en golcü kanat oyuncusu olma unvanını ele geçirmeye çok yakın. Geçen sene 2012'ye kadar sözleşme uzatmıştı United'la 5 yıllık, Sir Alex Ferguson'a yetmemiş bu. Ödüllendirelim şu çocuğu demiş ve birazda Real Madrid'e kaptırma korkusuyla açmışlar kesenin ağzını. Haftalık 140,000 pound vermişler 2014 yılına kadar, 44 milyon pound ediyor toplamı. John Terry'nin 130,000 poundluk en çok kazanan oyuncu unvanını da ele geçirecek kabul ederse ki menejeri Old Trafford da mutlu olduğunu belirtmiş. Etmemesi için bir neden yok gibi, tabi Los Galacticos'tan adına yakışır bir teklif gelmezse.

3 Şubat 2008 Pazar

Barca'da Umut Işıgı



Güzel futbol oynadıklarından yada taraftarlarını heyecanlandıran bi oyun ortaya koyduklarından değil, Real Madrid'in kendine verdiği bir haftalık izinden dolayı bir umut ışığı bu, matematiksel olarak yani. 90'ların Cruyff yönetimindeki efsane Barcelona kadrosunun sağ açığıydı Goikoetxea, nerden çıktı şimdi derseniz bugün Nou Camp'a ayak bastı kaç sene sonra Osasuna'nın bu maçtaki teknik sorumlusu olarak. Sevilla maçından sonra verdiği demeçlerin ardından ceza alan Osasuna teknik direktörü Cuco Ziganda tribünde otururken, saha içinde yardımcısı Goikoetxea vardı. İyi de direndi Goikoetxea'nın Osasuna'sı ama büyük takımlar istedikleri sonuçları almasını bilirler böyle maçlarda o yüzden de büyklerdir zaten ve 88. dakika da Xavi'nin golü geldi, sonuç 1-0, puan farkı 6. Biraz daha renk gelicek La Liga'ya, gibi enazından..

1 Şubat 2008 Cuma

Ara Transferler


Futbolda 1 Şubat itibariyle ara transfer dönemi sona erdi ve takımlar ligin ikinci yarısında kullanacakları kadroları belirlediler. Durgun başlayan ara transfer dönemi sonlara doğru hareketlendi. Özellikle İngiltere Premier ligindeki kulüpler, ara transfere en çok para harcayan kulüpler oldular. Chelsea Bolton'dan Anelka'yı alırken Liverpool Zenit'ten Skrtel'i kadrosuna kattı. Man. City Shakhtar'dan Castillo'yu kiraladıktan sonra Bianchi'yi Lazio'ya yollayıp Portsmouth'tan Benjani'yi alırken Portsmouth Benjani'nin açığını kadrosuna Woodgate'i katan Tottenham'dan Defoe'yu alarak kapattı. Liverpool ayrıca Sissoko'yu Juventus'a yollayıp Mascherano'nun bonservisini aldı. Diğer transferler;

Ever Banega (Boca Juniors) ---> Valencia
Belluschi (River Plate) ---> Olympiakos
Cesar Delgado (Cruz Azul) ---> Lyon
Maniche (Atl. Madrid) ---> Inter (Kiralık)
Lucarelli (Shakhtar) ---> Parma
Lassana Diarra(Arsenal) ---> Portsmouth
Marco Ruben (River Plate) ---> Villareal
Marco Ruben (Villareal) ---> Recreativo Huelva (Kiralık)
Milan Baros (Lyon) ---> Portsmouth (Kiralık)
Stendardo (Lazio) ---> Juventus (Kiralık)
Marcelo Gallardo (PSG) ---> DC United
Boumsong (Juventus) ---> Lyon
Almiron (Juventus) ---> Monaco (kiralık)
Kuffour (AS Roma) ---> Ajax
Carlos Alberto (Werder Bremen) ---> São Paulo FC (Kiralık)
Jan Koller (AS Monaco) ---> Nurnberg
Adriano (Inter) ---> São Paulo FC (Kiralık)
Mannini (Brescia) ---> Napoli
Branislav İvanovic (Lokomotiv Moskova) ---> Chelsea
Franco Di Santo (Audax Italiano) ---> Chelsea FC
Manuel Fernandes (Valencia) ---> Everton
Afonso Alves (Herenveen) ---> Middlesbrough
Breno (Sao Paulo) ---> Bayern Munchen
Manuel Da Costa (PSV) ---> Fiorentina
Anthony Vanden Borre (Fiorentina) ---> Genoa
Ewerthon (Stuttgart) ---> Espanyol
Georgios Samaras (Manchester City) ---> Celtic
Helder Postiga (Porto) ---> Panathinaikos

Şimdilik gözüme çarpan önemli transferler bunlar, daha bir sürü var ama burası da Medya Takip Merkezi değil ki be kardeşim insaf..

Afonso Alves


Bir Brezilyalı futbolcular vardır bir de nüfus kağıdında Brezilyalı yazıp Brezilyalı gibi olmayan futbolcular. Alves ikinci gruba giriyor. 1.88'lik boyu, kaleye sırtı dönük oynayabilmesi, hücumda top tutma özelliği ile bildiğimiz, alıştığımız çabuk, süratli, teknik, yerden bitme Brezilyalı forvet kalıbına ters. Bir nevi İtalyan forvetleri andırıyor bana, İtalya'da da çok iyi işler yapardı diye düşünüyorum ama o adaya gitmeyi tercih etti. Heerenveen'de geçirdiği bir buçuk sezonda oynadığı maç sayısı kadar gol attı, hatta daha bile fazla; ligde, kupada ve Avrupa kupalarında 47 maçta formasını giydiği kulübüne 48 gol kazandırdı. Şimdi gollerini kötü günler geçiren ve kötü top oynayan Middlesbrough için atmaya çalışacak. Tam fiyat açıklaması yapılmadı ama Telegraph 12 milyon pound diyor. Kötü bir takıma gittiği için eleştirilen Tuncay'ı düşünürsek bu adamın o kulübe gitmesine ne denir orası soru işareti fakat benim düşünceme göre İngiltere Premier Ligine gittikten sonra çok vasat bi takımla anlaşmamak kaydıyla Middlesbroughmuş Tottenhammış o kadarı farketmez, o ligde var olmak, top oynamak yeter...