31 Ocak 2008 Perşembe

Taraftarın Kulübü


Takım sahiplerinden memnun olmayan Liverpool taraftarlarından daha önce bahsetmiştik. İşte bu taraftar en sonunda birşeyler yapmaya karar verdi ve bunuda kulübü satın alarak gerçekleştirecekler. Liverpool Üniversitesi futbol endürstrisi grubunun direktörü olan Dr. Rogan Taylor, artan borçlar ve alınan kredilere ödenmesi gereken yıllık 30 milyon pound'un kulübün ekonomisini gün geçtikçe daha kötüye götürdüğünü belirtip buna bir son verilmesi gerektiğini söyledi. Bunu da 100.000 kulüp üyesinin kişi başı 5000 pound ödeyerek 500 milyon pounda kulübü Amerikalı işadamlarından alıp, hem borçları kapayıp hem de yeni yapılacak Stanley Park'a bütçe ayırarak gerçekleştirilebileceğini belirtti. "Share Liverpool FC" adında bi grup kuran taraftarlar buradan fikirlerini ve planlarını internet üzerinden yayıyorlar. Ne denir ki bu Liverpool taraftarının üzerine yok dünyada, siz bu işi görün bir 5000 poundda benden...

Shinji Ono


Asya futbolunun Avrupa'ya ilk girişlerindendir Ono. 2001 yılında Inamoto'yla beraber tası tarağı toplayıp bi umut gelmişlerdi. Inamoto Arsenal'e giderken, Ono'yu Feyenoord kapmıştı. Bu ikiliden daha başarılı olup, göze daha çok batan Ono oldu. Daha ilk sezonunda, UEFA Şampiyonu olan Feyenoord kadrosunda kendine yer bulmuştu hatta ataklar onun üzerinden yönlendiriliyordu. Uzaktan attığı şutlarla da can yakıyordu ki bizim Fenerbahçe'ye de golü vardır. Ceza yayında, sonradan Fenerbahçe'yi şampiyon yapacak olan van Hooijdonk ile girdiği duvar pasından sonra sol ayağının içiyle Rüştü'nün sağına bırakmıştı topu. Sonraları sakatlıklardan çekti uzun süre ve Avrupa'da kendine kulüp bulamayınca yuvasına döndü 2006'da. Urawa'da kendine geldikten sonra Bundesliga yolunu tutmuş bu sempatik Japon. Bochum'da kendini gösterip daha büyük bi takıma geçeceğine ihtimal verilebilir, nitekim daha 29 yaşında.

Beckham'dan Övgü Dolu Sözler


Hiç ısınamamışımdır bu çocuğa yıllar yılı. Bence öyle çok ahım şahım bir yeteneğide yok hani, tamam sağ ayağının içini raket (çok anlamsız bu benzetme, el de bari di mi) gibi kullandığına lafım yok ama ne bileyim topçu dediğin iki ayağını da kullanır bu adam solunu koşarken kullanıyor sadece. İdeal bir sağ çizgi oyuncusu başka da birşey olmaz gibi. Neyse, şu aralar milli takım heyecanı sardı Beckham'ı, 99 kere milli oldu ve 100. maçına çıkmak istiyor. Real Madrid de iken çok da sıkı fıkı olmadığı, yedek kaldığında mırın kırın ettiği Capello İngiltere Milli Takımının başına geçince birden ağız değiştirdi Becks. Bugünlerde eski hocası hakkında övgü dolu sözler sarfedip, ona ne kadar saygı duyduğundan bahsediyor. Bu hoş beşlere soğuk İtalyan Capello nasıl reaksiyon vericek bilinmez fakat esas soru Beckham; Peter Shilton, Bobby Moore, Billy Wgirht ve Bobby Charlton'la beraber 100'ler kulübüne girmeyi hakediyor mu? Fotoğraf da Fransa 98'den, onun için hiç de hayırlı olmayan bi anın fotosunu koyayım dedim rengimi belli etmek amacıyla.

29 Ocak 2008 Salı

I Am Legend - Will Smith


Tamamiyle zaman kaybı. Hollywood'un en çok gişe yapan aktörü Will Smith için kariyerinde geriye doğru atılmış, başarısız bir adım. Onun gibi büyük bir oyuncunun senaryoyu eline alır almaz kenara fırlatıp atması gerekirken sırf eski dostu Francis Lawrence'ın hatrı için tek başına filmi taşımaya yeltenmesi, beraber çuvallamalarına neden olmuş. Imdb'deki 7.3'lük oran ise çok farazi. Bir daha olmasın Will, seviyoruz seni...

Wise Newcastle'da


Uzun süre Alan Shearer'ın ismi geçmişti bu görev için fakat sonunda Dennis Wise'da karar kılındı. Zaten Shearer'da ikinci adam olmaya pek niyetli değildi. Newcastle, Kevin Keegan'ın yardımcısını Leeds United da buldu ve İngiltere Premier Liginin, zamanında en çılgınlarından olan Dennis Wise ile anlaşma imzaladı. Yukarıdaki ikiliyi 99-00 senesinden sonra tekrar, ama bu sefer ikisi birden kenardayken izleyeceğiz.

Karşılaştırmalı FA Cup


Haftasonu İngiltere Federasyon Kupası 4. turunda enteresan bir maç oynandı. 3. turda, İngiltere birinci liginin açık ara lideri ve Championship mücadelesinin en büyük adayı Swansea'yi, berabere biten ilk maçın ardından rövanşta yenip eleyen Havant & Waterlooville F.C., Liverpool ile oynadı. Bizim gazetelerde bu gibi maçlar öncesinde iki takımın futbolcularının, bütçesinin ya da stadının değerleri verilir takımlar acımasızca mali değerleriyle kıyaslanır ve büyük takımın her yönden ne kadar üstün olduğu belirtilip maçta oluşabilecek sürpriz ihtimalinin ne kadar az olduğunu ama olursa da bi o kadar büyük ve ses getirecek bi olay olduğu söylenir. İşte İngiltere'nin Daily Telegraph gazetesi de böyle bir araştırma yapmış maç öncesi, biz artık bitsin bu tür gereksiz araştırmalar deyip bi yandan da ilgiyle okuduğumuzu saklarken onlar hiç üşenmeden spor ekinin kapağına yapıştırıvermişler. Verileri veriyorum aşağıda;


- Ortalama Seyirci; Liverpool: 43,554 Havant: 606
- Sezonluk Bilet Fiyatı; Liverpool: £650 Havant: £147
- Lig Pozisyonu; Liverpool: Premier Lig 5.si Havant: Liverpool’dan 123 basamak aşağıda
- Satılan Sezonluk Bilet; Liverpool: 25,000 Havant: 150
- Kupalar; Liverpool: 5 Şampiyonlar Ligi (4 Şampiyon Kulüpler, 1 Şampiyonlar Ligi), 18 İngiltere Ligi Şampiyonluğu, 7 Federasyon Kupası, 3 UEFA Kupası Havant: 1 Güney Ligi Güney Bölgesi Şampiyonluğu, 1 Russell Cotes Kupası, 1 Birleşik Güney Kontlukları Floodit Kupası
- Rekor Transfer; Liverpool: F. Torres £26,5 Havant: John Wilson £5000
- Borç; Liverpool: £350 milyon Havant: Yok
- Haftalık Ödenen Ortalama Maaş; Liverpool: £20,000-£100,000 Havant: £100-£500


Sonuç, ilk yarıda bulduğu 2 golle rakibine kısa bir süre “noluyoruz lan” dedirtenin Havant & Waterlooville F.C.’nin nefesi ikinci yarıya yetmedi ve 5-2’lik mağlubiyet geldi. Bu maçtan geriye de Havant’lıların Anfield hatıraları ve sponsorları “Blue Square”den, maçı kazanmaları halinde alacakları £250,000 ikramiyenin hayalleri kaldı.





*Liverpool menajeri Rafa Benitez ve Havant menajeri Shaun Gale.

28 Ocak 2008 Pazartesi

Palermo Tipledi


Haftasonu, Arjantin Kapanış Ligi öncesi düzenlenen Arjantin Yaz Turnuvasında oynanan Superclasico'da kazanan taraf Boca Juniors oldu. Mar del Plata'da oynanan maçta yarı yarıya doldurmuştu tribünleri kanlı bıçaklı kardeşler. Palermo ve Battaglia'nın golleri 2-0'lık galibiyeti getirdi Boca'ya. Gecenin ilginç anı, Palermo'nun, Riquelme'nin kullandığı serbest vuruşta kaleciden dönen topa attığı kafa golünde direkten aldığı destektir, buyrun buradan..

Öyle ya da Böyle Real


Hafta başından beri çok iddialı konuşuyordu Villarreal cephesi. Nihat'ın açıklamalarına çakal İspanyol gazetelerinin de verdiği gaz eklenince Real Madrid - Villarreal maçı birden sezonun maçına dönüştü. Sezonun ilk devresinde Real Madrid beşlemişti Villarreal'i El Madrigal'de. İsmi ve telaffuzu kadar karizmatik bir stat değil El Madrigal ama orada Villarreal'i beşlemek de o kadar kolay değil. Rövanşta yine 5 gol vardı fakat bu sefer ikisini Villarreal yolladı 6 maçtır kalesinde gol görmeyen ve UEFA'nın sitesinde Avrupa'nın en iyi kalecisi seçilen Casillas'ın kalesine. Nihat, basına verdiği demeçlerde iddia ettiği kadar etkili değildi ama kim bilir belki dediği gibi Türk değil de Arjantin'li olsa maçın sonunu görebilirdi...

* Bir dip notta Barcelona'ya, Bilbao deplasmanında kaybettikleri puanla Real Madrid'le aralarındaki fark 9 puana çıktı futbolda herşey mümkün fakat artık 2.lik düşüncesine alıştırmaya başlasınlar kendilerini..

** Resim de Türkiye'de de zamanında sıkça gördüğümüz asisti yapana bir teşekkür niteliğinde parlatılan krampon aksiyonu, severim böyle şık jestleri...

27 Ocak 2008 Pazar

Luis Fabiano Clemente


Geçen senenin hem İspanya'da hem de Avrupa'daki büyük sürprizlerinden biri olan Sevilla'nın ileri ucunda çok iyi işler çıkaran oyuncularındandı Luis Fabiano. Sao Paolo'da parladıktan sonra Porto'ya gelen fakat Diego (Werder Bremen) ile birlikte aradığını bulamayan Güney Amerika kaçaklarından biriydi. Tekrar kıtasına dönmek yerine İspanya'yı tercih etti ve burada gerçek yüzünü gösterdi. Şimdi ise Rolando Bianchi'yi Lazio'ya yollayan Man. City'nin hedefinde. 12 milyon euro teklif etti City ama Fabiano'nun gitmeye meyilli açıklamalarına rağmen bu teklif Sevilla yöneticilerine yeterli gelmedi. Sezon başında çark edip Chelsea'nin teklif yapmasıyla gidicem de gidicem diye tutturan fakat sonra bu isteğinden vazgeçen Dani Alves arka çıkmış bırakın gitsin çocuk diye ama başkan Jose Maria del Nido, Fabiano'nun hiçbir yere gitmediğini ve takımda kalacağını hatta sözleşmesini yenilemek için kendisiyle masaya oturacaklarını açıkladı basına. E tabi Juan de Ramos'u Tottenham'a kaptırdıktan sonra enazından kadroyu koruyalım demiştir. Bu arada yeri gelmişken şu teknik direktör transferi olayına da değineyim, bu ayrı bi yazı konusu olacak kadar uzun bi problem gerçi ama Juan de Ramos gibi bir teknik adamın tek kuruş para kazandırmadan başka bir takıma transfer olabilmesi hiç de adil değil. Oyuncular gibi teknik direktörlere de bonservis verilmeli...

"Nole"


Tamam kabul ediyorum son zamanlarda blog tenis ağırlıklı oldu. Ama ara transferlerin sönük geçtiği bir dönemde futbolda pek fazla hareket olmazken bu derece enteresan geçen bir Grand Slam ile ilgili bir kaç şey yazmasaydım haksızlık etmiş olurdum. 1 numaralı ve 2 numaralı seri başlarını eleyen iki 21 yaşındaki genç adam (Novak Djokovic ve Jo-Wilfried Tsonga) bugün bize çekişmeli ve bir o kadar da renkli bir final izlettirdi. Katıldığı son 4 Grand Slam'de yarı final gören fakat daha önce hiç şampiyonluk yaşamamış olan Sırp Novak Djokovic birazda tecrübesiyle 4 set sonunda ilk Grand Slam şampiyonluğuna ulaştı. İlk seti kaybettikten sonra moralini bozmayan ve rakibinin üstündeki tedirginliği iyi kullanan Djokovic meşhur back-hand paralel toplarıyla sonuca gitti. Kendisini tenisseverler olarak tebrik ediyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz. Yazıyı da "tenis dünyasının muzur çocuğu" (ne kötü, ne klasik bi kalıptır bu da yaa) Djokovic'in meşhur taklitlerinin olduğu bi video ile bitireyim dedim, buradan bi bakın sempatik çocuk..

26 Ocak 2008 Cumartesi

Di Santo, Franco


Ne zaman Arjantin'den genç bir yetenek çıksa, Arjantin genç milli takımıyla önemli başarılara imza atsa hep aynı laf geçer, "yeni Maradona". Bu çocuk için de öyle deniyor. Avrupa'nın önde gelen kulüpleri Manchester United, Liverpool vb. çok uğraştı almak için Chelsea'ye kısmet oldu. 18 yaşında, İtalyan pasaportlu, 6 milyon dolar takımı Audax Italiano'ya onu gözden çıkarmak için yetti. Kadroda yer bulması çok zor büyük ihtimalle ya kupa topçusu olacak ya da kiralık verilecek. Bu yaşta kapağı Avrupa'ya atan Güney Amerikalılar genelde kıtalarına bir sefer daha yapıp tekrar gelirler, harcama ve harcatma kendini Franco...

Fedex'i de yenerler...


Sıkı bir tenis takipçisi değilim. Ama severim bu sporu, elimden geldiğince izlemeye takip etmeye çalışırım ne var ne yok bilirim kabaca. Bu sıralar bildiğim bir şey varsa o da Federer'in yenilmediğidir. Evet bildiğiniz yenilmediği. O adamın daha yenildiği bir maçını izlemedim. Ta ki bu sabaha kadar. Yine o herzamanki kendine güvenen, yenilmez, mağrur edasıyla çıktı korta Roger. Fakat karşısında hiç kimsenin yenilmez olmadığına yürekten inanan bir Sırp vardı. 3 sette paketledi Federer'i. O sakin, sessiz, bir nevi buz adamı kendinden geçirdi Novak. Federer, hakemle, seyircilerle uğraşmaya başladı, kendine ve vuruşlarına olan güvenini kaybetti, en sonunda da maçı. Djokovic, Federer'in yada hayranlarının taktığı isimle "Fedex"in kariyerinde üstüste 11. kez Grand Slam finali görmesini ve bu alanda rekor kırmasını engelledi. Şimdi finalde bir diğer genç raket Tsonga ile karşılaşacak. Yarın sabah saat 10.30'daki bu maç kaçmaz..

25 Ocak 2008 Cuma

Stanley Park



Bizim ülkede de çokça yaşanır bu olay. Başarısız olduğun yada taraftarla ters düştüğün zaman tesis yaparsın. Ne yaptın derlerse kulübün geleceğini kurtardım ben şu kadar milyon euroluk yatırım yaptım dersin kurtarırsın paçayı. Liverpool'un Amerikalı sahipleride bu yöntemi uyguluyolar bugünlerde. Almak için uğraştıkları 350 milyon poundluk krediyi aldıktan sonra bunun 105 milyon poundunu yeni stad için kullacaklarını açıkladılar. Yeni stad Stanley Park'ın 2011 ağustosunda biteceği söyleniyor. 71000 kişilik kapasitesiyle o muazzam Liverpool taraftarına evsahipliği yapacak olan stadda tek parça halinde 18000 kişilik KOP tribünü bile planlanmış. Projesinin fotolarını da koydum yazının başına. Ama yinede Liverpool taraftarı bunları yemez Amerikalılar, siz yinede aranızı hoş tutmaya bakın Rafa'yla..

24 Ocak 2008 Perşembe

Adios Nadal..


Jo-Wilfried Tsonga. Çiftlerde, Richard Gasquet'nin Fransa takımındaki göze batmayan eşi. Teklerde, seri başı olmadan Avustralya Açık finaline çıkan ilk tenisçi. İlk turda Andy Murray'i eleyip göze batmıştı. Daha sonra eşi Richard Gasquet'yi de eleyip beni daha dikkatli izleyin dedi, bizde izledik. Mikhail Youzhny'i çeyrek finalde süpürdü 3 sette. Yarı finalde Nadal çıkınca tamam dedik, bu kadarı yeter de artar bile zaten. Yetmedi. Turnuvanın, Federer buldozerine dur diyebilecek tek tenisçisini de 3 sette ezdi geçti, hemde toplam 7 oyun vererek. Şimdi finalde, hemde kariyerinde katıldığı ikinci Grand Slam'de, hemde seri başı olmadan. Rakibi Federer - Djokovic eşleşmesinden gelecek, Türkiye saatiyle yarın sabah saat 10.30da. Kim gelirse gelsin, kalbimiz seninle Tsonga..

Kop isyanlarda..



Bazı oyuncular vardır teknik direktör kovdurur derler ya hani, işte bazı teknik direktörler de vardır kulübün sahibine kulübü sattırır. İşte Anfield Road'da şu sıralar bu olaylar gündemde. Kulübün Amerikalı sahipleri Tom Hicks ve George Gillett, teknik direktör Rafa Benitez'in yerine Jurgen Klinsmann'ın adını gündeme getirince ateşli Liverpool taraftarını karşısında buldu. Yapılan anketlerde taraftarların tamamının Rafa'nın arkasında olduğunu gören Amerikalılar bu konuyu beklemeye almaya karar verdi. Hey Amerikalılar, akıllı olun..!


Avrupa Kulüpler Birliği


G-14'ün dağılmasından sonra yerine kurulacak kulüpler birliğinin 103 avrupa takımının katılımıyla oluşturulmasına karar verildi. Bu sayede avrupa futboluna, parası ve gücü olan 14 kulüp yerine, avrupanın her ülkesinden gelen 103 takım yön verecek. Bu birliğin başkanlığını da resimdeki genç delikanlı Rummenigge, Barcelona'nın başkanı Juan Laporta'nın yardımcılığıyla yapacakmış. Birliğe Avrupa sıralamasında ilk 3 içinde yer alan ülkelerden 5, 4 ile 6. sıra arasında bulunan ülkelerden 4, 7 ile 15. sıra arasında bulunan ülkelerden 3, 16 ile 26. sıra arasında bulunan ülkelerden 2, geri kalan ülkelerden de birer takım alınacak. Türkiye'yi, Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe temsil edecek. Avrupa futboluna hayırlı olsun.

O Eski Halinden...


Büyük umutlarla gelmişti Serie A’da Reggina’dan Premier Lig’e 8.8 milyon pounda. Manchester City’nin sezon başında herkesi hayrete düşüren transfer manyaklığında rol oynayan ve taraftarı heyecanlandıran transferlerden biriydi Rolando Bianchi. Herkes, City bu kadroyla City Premier Lig’de büyük dörtlünün arasını zorlar dedi ama olmadı yavaş yavaş düşüşe geçti City. O da tutunamadı City’de, daha doğrusu uyum sağlayamadı dedi Sven Goran. Şimdi 6 aylığına kiralık olarak Lazio’nun yolunu tuttu, sene sonunda yaklaşık 12.5 milyon euroya bonservisini de alacaklarmış. Hayırlısı olsun diyoruz, küme düşme potasına yaklaşan Lazio’ya birşeyler katacağı kesin ama 18 gollük Reggina sezonunun aynısı olur mu onu zaman gösterecek. Yazıya da eski Reggina’lı günlerinden, yeni takımına karşı oynarken ki bi fotosunu koyayım dedim.. Kötü mü ettim?.. Ne bileyim foto işte alt tarafı..

23 Ocak 2008 Çarşamba

"Mustang"


Ricardo Andrade Quaresma Bernardo. Taraftarlarının deyimiyle "Cigano" (Çingene) ya da Harry Potter. Bizim bildiğimiz adıyla Ricardo Quaresma. Lazslo Bölöni’nin Sporting altyapısından çıkardığı, muazzam ama bir o kadar da ukala yeteneklerden bir diğeri. Diğerleri için (bkz: Cristiano Ronaldo, Hugo Viana vb.). Sonuçta erken yaşta 6 Milyon euro çıkmasına sebep oldu Barcelona’nın kasasından. Gitti, gördü ve geldi. Bir gol atabildi o da ilk forma giydiği maçta Milan’a, daha sonraları sakatlıklardan ve kadro derinliğinden fazla şans bulamadı ülkeme de dönmem ayıp rezillik dedi ama Deco karşılığında verilen paranın yanına kaptırılmayı kabul etti. Porto’da sürekli forma şansı bulması zaten yeteneklerini göstermesi için yeterliydi o da kafasının rahat olduğu ülkesinde bunu en iyi şekilde meşhur trivelaları ve yaptığı Maradonavari rabonalarıyla gösterdi. Bu trivelayı bizim memlekette de Ümit Özat yapardı sağ dışla ama sorsan birader senin trivelalar nası diye üstüne yürür levyeyle. Neyse konuyu dağıtmadan, Porto’yla sözleşmesini 2011’e kadar uzatmış bu asi çocuk, Bölöni’nin taktığı isimle “Mustang”. Ne diyelim, biz bu sözleşme uzatma numalarını yemeyiz aslanım tıpış tıpış geliceksin 5 büyük ligden birine…

22 Ocak 2008 Salı

Garitano ve 8 gün


Bu futbol camiasındaki “özel nedenler” nelerdir hep merak etmişimdir. Canı istemeyen, keyfi olmayan, eşi izin vermeyen (ki bu bizim ülkeye gelmeyen topçuların can simididir) “özel nedenlerden” dolayı gelmezler ya da giderler. Bu sezonun İspanya ligindeki hayal kırıklıklarından biri olan Zaragoza, Victor Fernandezi’in görevine son verip eski futbolcuları ve genç takım teknik direktörü Ander Garitano’yu takımın başına getirdiler. Bu genç takım antrenörlerinin başa geçmesi olayına hep sıcak bakmışımdır, enazından takımı tanıyo adam yahu gençleri biliyo di mi? Mantıklı… Neyse Ander Garitano görevine başladı ilk maçında Kral Kupasında Santander’den 4 yese de bu haftasonu Real Murcia karşısında La Romareda stadında 30bin hevesli Zaragoza taraftarının önünde çıktı ve 9 hafta sonra Zaragoza’ya ligdeki ilk galibiyetini aldırdı. Tam her şey düzelecek takım Garitano yönetiminde rayına girip tekrar Avrupa kupalarına katılmak için savaşacak denirken göreve gelmesinden 8 gün sonra Garitano’nun istifası geldi, “özel nedenlerden”… Şimdi Javier Irureta’nın adı geçiyor bakalım o gelecek mi? Ayrıca gelse bile Deportivo’da yaptığı lig ve İspanya Süper Kupası dublesinin yada Real Madrid’in elinden Santiago Bernabeu’da aldığı Kral Kupası başarılarının yanına yaklaşabilecek mi?

Steven Defour


Bu genç arkadaş geçenlerde Belçika’da 54. Altın Ayakkabıyı ve Yılın Futbolcusu ödülünü kazandı. Üzerinden beş gün falan geçti ama bizim blog yeni ya bi hatırlatma yapalım hem gençlerinde önünü açarız dedik ki kendisinin önü baya açık gerçi o ayrı. 88 Mechelen doğumlu olan Defour, Mechelen altyapısında oynarken Genk klubünün dikkatini çekip ilk profesyonel sözleşmesini Genk’le yaptı. Daha sonraları Ajax klubünün dikkatini çekse de onu bir başka Belçika klübü olan Standard Liege kaptı. 20 yaşında olmasına rağmen kaptanlığa kadar yükselen Defour 2007 yılının da en iyi topçusu seçildi. Büyük kulüplerin özellikle de Fransız kulüplerinin dikkatini çekiceğini umduğum hatta hatta içimden lan bu herif Lyon’da adam gibi top oynayamayan Kim Kallström’den daha çok iş yapar orda dediğim Defour’a altın ayakkabısıyla ve futbolu onlardan öğreniyorum dediği Sergio Conceicao ve Milan Rapaiç’le gani gani başarılar dileyelim. Kulağı geçen boynuz ol inşallah e mi..

21 Ocak 2008 Pazartesi

Fifa ve Uefa'dan Büyüklere Kıyak


Bu iki genç delikanlı yıllardır bu konuyla ilgili süre gelen baskılara ve taleplere, seçimlerde elde ettikleri başarılarda rolü olanlara da bir teşekkür niteliği taşıyan bir karar alarak cevap verdiler ve kendilerine inananları ve güvenenleri mahçup etmediler. Özellikle büyük kulüplerin yıllardır milli takımlarının maçlarına giden oyuncularından ettikleri zararlar hakkında homurdanması ve yoğun maç trafiğini bahane göstererek bu maçları angarya olarak gördüklerini belirtmesi sonuç verdi. Uefa’nın İsviçre’nin Nyon kentindeki merkezinden yapılan açıklamada, Fifa ve Uefa’nın, oyuncularını Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupasına gönderen takımlara zararlarını telafi etmesi için 130 milyon pound vereceği belirtildi. Tabi bu parayı önümüzdeki 6 yılda yapılacak organizasyonlar için ayrılmış bir para. Ayrıca milli takımların maç takvimlerininde hafifleştirilmesi ve daha az hazırlık maçı yapılması kararı alındı bu kararla ülkeler kendi kıtaları dışında yılda sadece 1 hazırlık maçı yapacaklar, bu karar da her zaman olduğu gibi büyük ülkeleri ülkesine getirmek için tek şansları hazırlık maçları olan 3. dünya ülkelerini ekonomik yönden oldukça etkileyecek. Uefa’dan Avrupa Şampiyonası elemerinde gruplardaki takım sayısının azaltılması yönünde de söz alan büyük kulüp yöneticileri futbolu istedikleri gibi yönlendirip zaten aralarında büyük uçurumlar olan küçük bütçeli takımlarla ve ülkerle aralarını iyice açıyorlar. Bu heyecan, bu hırs nereye kadar diye sorası geliyor insanın, hele bi otur soluklan yiğenim.
Ayrıca bir parantez de geçen bir gazete de okuduğum bir habere açıcam. Bu blogda Türk futbolunu konu etmeyi düşünmüyorum ama “Fenerbahçe G-14’te” haberi oldukça etkileyici geldi bana. Usta az önce dağıldı onlar geç kaldın nereye giriyosun G-14’e?!!

Fildişi Sahili

Afrika uluslar kupasının en dikkat çekici kadrosuna sahip bu takım. Herhalde tarihlerinin en zengin, en alternatifli ve en yetenekli kadrosunu oluşturdular. Şampiyonluğun da en büyük favorisi bu renkli arkadaşlar hatta diğer bi deyişle “filler”. Bunda, bu takımın içinde 2004 yılından beri var olan, önce Henri Michel’in asistanlığını yapıp ardından Uli Steielike’nin gelişiyle genç takım patronluğuna geçen Gerard Gili’nin takımın başına getirilmesinin de büyük katkısı var. Pek ahım şahım bir teknik direktörlük kariyeri olmamasına rağmen Fildişi Sahili futbol federasyonunun aldığı bu kadar oldukça cesur ve bencede doğru bir karardır. Bu büyük egolu arkadaşları daha kısa pantalonluyken tanımış bu arkadaş, kariyerine değil ama onlara verdiği emeğe saygı duyarlar bi kere. Her neyse lafı uzatmadan bağlayayım Afrika Uluslar Kupasındaki ilk maçında Nijerya’yı 1-0 ile geçtiler kadroya alınmayan Bonaventure’nin küçük kardeşi Salomon Kalou attı golü. 2006 Dünya Kupası için Hollanda Milli Takımına seçilmesine müsade etselerdi atabilir miydi bu golü? Atamazdı. Şükret derler adama ya Fildişi değil de Namibya’lı olsaydın?

Afrika Uluslar Kupası 2008 - Gana


Sonunda başladı. Haftalardır uğruna transfer politikalarının yönlendirildiği, bu kupaya gidecek oyuncuların yokluğunda takımların performanslarında ne gibi değişiklikler olacağının tartışıldığı ama en az da kupadaki takımların ne durumda olduğu konuşulan organizasyon, ev sahibi Gana ile Gine arasında, Ohene Djan Stadında yapılan maç ile başladı. Ev sahibi Gana zor da olsa son dakikada Muntari'nin attığı golle bu maçtan galip ayrıldı ve kupaya iyi bir başlangıç yaptı. Turnuvanın ikinci maçı bugün yine A grubunda Namibya ile Fas'ın karşı karşıya gelmesiyle yerel saatle saat 15.00'de oynanacak. Gruplardan bahsetmişken turnuvadaki gruplarıda vereyim o zaman;

Grup A: GANA – Namibya – Fas – Gine
Grup B: Benin – Fildişi Sahili – Mali – Nijerya
Grup C: Kamerun – Mısır – Sudan – Zambiya
Grup D: Angola – Senegal – Güney Afrika - Tunus

Statlar:

Baba Yara Stadyumu - 51,500
Ohene Djan Stadyumu - 40,000
Tamale Stadyumu - 21,017
Sekondi-Takoradi Stadyumu - 20,000

İlki 1957 yılında Sudan'da yapılan ve Mısır'ın şampiyonluğuyla sona eren organizasyondan sonra bu sene Afrika Uluslar Kupasının 26.sı düzenleniyor. 5 kereyle en çok Mısır'ın kazandığı kupada Mısır 21 kereyle de en çok kupaya katılma hakkını kazanan takım olma unvanını taşıyor. Mısır'ın yanında, Kamerun ve Gana'nın da 4er şampiyonlukları bulunmakta. Ne diyelim futbol kazansın..

Hoşgeldin Blog

Evet bugün itibariyle yoğun futbol üstü az güncel içerikli bloguma startı veriyorum. Uzun süredir istiyordum zaten böyle futbolla ilgili yazı yazabileceğim bir yer, bu blog işi iyi oldu. Aslında blog falan değil de spor yazarı olmak lazım bizim problemimiz eski topçu olmamamız olsam şimdi kesin pazar gecesi stand-up'larında yerimi almıştım. Neyse yaramız içimizde kalsın biz burdan ulaşabildiğimiz kadar futbolsevere elimizden geldiğince ulaşalım. Bide neden 1. çoğul şahısla konuştuğumu anlamadım idare ediverin hadi bu seferlik yeniyiz daha. Bak yine...